10 - 19 Haziran 2011 tarihlerinde 3 hatun, arabasız olarak Sicilya`nın çeşitli şehirlerini gezdik.
Sicilya`da yiyecek-içecek çok ucuz. Kalacak yer de ucuz. Sicilya`da sürekli taze, lezzetli ve ucuz balıklar, meyveler, zeytinyağlılar, dondurmalar yiyip, kahveler, şaraplar içtiğimiz için tatil sonunda Roma`ya göbekli girdik =)
Pazar günü sokakta rastlayacağınız insanlar; kiliseye giden yaşlılar. Her yer kapalı, kimsecikler yok.
Sicilya`ya gideceğim, minileri çekeceğim, rahat rahat takılacağım, güneşin tadını çıkaracağım diye hayal kurmayın. Buradaki insanların da İstanbul`dakiler gibi giyindiğini görecesiniz; sıcakta kot, dizaltı etek, dizaltı elbise, kollu tşört... Burası diğer Avrupa ülkeleri gibi değil. Buranın toplumu erkek egemen. Dini olan yerlede hep olduğu gibi az gelişmiş bir yer Sicilya. Sokakta bir kadının sıcakta mini eteğini giyip rahatsız edilmeden yürümesi bence bir gelişmişlik, medeniyet simgesi. Burada da erkekler kadınlara laf atıyor, gözle sözle tacizde bulunuyor. Neyse ki Türkiye`deki kadar kötü değil, elle tacize rastlamadık.
Burada herkes motor kullanıyor, minik minik iki kişilik arabalar var, büyük araba nadir.
Kimse İngilizce konuşmuyor. İşin komiği İngilizce konuşmadan yazmaya çalışıyorlar. Yazmak derken; tavlamaya çalışmaktan bahsediyorum.
Sokaklar sağlı sollu kiliselerle dolu. Çoğu da birbirinin aynı. Cathedral ve bir kaç tanesi hariç; Hristiyan Araplar yapmış.
Sicilya`nın hiç bir şehrinde kimse otobüse bilet atmıyor, bilet atma makinesi olduğu halde. Şöförler hiç umursamıyor. Zaten o kadar rahat insanlar ki hiç bir şeyi umursadıklarını, hiç bir şeye sinirlendiklerini, hiç bir şeyi önemsediklerini sanmıyorum.
Sicilya, İtalyanların yazlık evlerinin olduğu bir bölgeymiş. Bizdeki Ege Akdeniz sahilleri gibi. Pek yabancı turist yok.
Erkekler kaşlarını alıyor, slip modası var.
Ekmek arası dondurma diye bir yiyecek var, katık etmek için heralde.
Şehirlerarası otobüsler arasında en az bir saat fark var. Zaten aynı güzergahı olan tek bir otobüs şirketi var. Otobüsle dolaşacaksanız otobüsü kaçırmayın yoksa sıkıcı bir bekleyiş başlıyor otogarda. Tavsiyem araba kiralamanız olur.
Fotoğraflar için https://plus.google.com/photos/109562006409157207125/albums/5632626036658768737?authkey=CLPPp4OgiOTZ1wE
Sicilya`da yiyecek-içecek çok ucuz. Kalacak yer de ucuz. Sicilya`da sürekli taze, lezzetli ve ucuz balıklar, meyveler, zeytinyağlılar, dondurmalar yiyip, kahveler, şaraplar içtiğimiz için tatil sonunda Roma`ya göbekli girdik =)
Pazar günü sokakta rastlayacağınız insanlar; kiliseye giden yaşlılar. Her yer kapalı, kimsecikler yok.
Sicilya`ya gideceğim, minileri çekeceğim, rahat rahat takılacağım, güneşin tadını çıkaracağım diye hayal kurmayın. Buradaki insanların da İstanbul`dakiler gibi giyindiğini görecesiniz; sıcakta kot, dizaltı etek, dizaltı elbise, kollu tşört... Burası diğer Avrupa ülkeleri gibi değil. Buranın toplumu erkek egemen. Dini olan yerlede hep olduğu gibi az gelişmiş bir yer Sicilya. Sokakta bir kadının sıcakta mini eteğini giyip rahatsız edilmeden yürümesi bence bir gelişmişlik, medeniyet simgesi. Burada da erkekler kadınlara laf atıyor, gözle sözle tacizde bulunuyor. Neyse ki Türkiye`deki kadar kötü değil, elle tacize rastlamadık.
Burada herkes motor kullanıyor, minik minik iki kişilik arabalar var, büyük araba nadir.
Kimse İngilizce konuşmuyor. İşin komiği İngilizce konuşmadan yazmaya çalışıyorlar. Yazmak derken; tavlamaya çalışmaktan bahsediyorum.
Sokaklar sağlı sollu kiliselerle dolu. Çoğu da birbirinin aynı. Cathedral ve bir kaç tanesi hariç; Hristiyan Araplar yapmış.
Sicilya`nın hiç bir şehrinde kimse otobüse bilet atmıyor, bilet atma makinesi olduğu halde. Şöförler hiç umursamıyor. Zaten o kadar rahat insanlar ki hiç bir şeyi umursadıklarını, hiç bir şeye sinirlendiklerini, hiç bir şeyi önemsediklerini sanmıyorum.
Sicilya, İtalyanların yazlık evlerinin olduğu bir bölgeymiş. Bizdeki Ege Akdeniz sahilleri gibi. Pek yabancı turist yok.
Erkekler kaşlarını alıyor, slip modası var.
Ekmek arası dondurma diye bir yiyecek var, katık etmek için heralde.
Şehirlerarası otobüsler arasında en az bir saat fark var. Zaten aynı güzergahı olan tek bir otobüs şirketi var. Otobüsle dolaşacaksanız otobüsü kaçırmayın yoksa sıkıcı bir bekleyiş başlıyor otogarda. Tavsiyem araba kiralamanız olur.
Fotoğraflar için https://plus.google.com/photos/109562006409157207125/albums/5632626036658768737?authkey=CLPPp4OgiOTZ1wE
Blue express uçuşumuzu değiştirip öne aldığı için ilk gece Roma`da kalıyoruz. Havaalanından otele trenle gidiyoruz. Hemen otele eşyalarımızı bırakıp akşam kıyafetlerimizi giyip çıkıyoruz. Otel yakınındaki istasyondan metroya binip Spagna durağında inip yürüyerek sırayla İspanyol merdivenleri, Aşk Çeşmesi, Panteon meydanlarını gezip Panteon yakınlarında akşam yemeğini yiyoruz. Via del Corso üzerinden yürüyerek Monument to Vittorio Emanuele II önünden geçip Forum`a paralel yürüyerek Colosseum`un yanındaki Colosseo durağından metroya binip otele dönüyoruz.
Sabah Roma`dan uçakla Palermo`ya geçiyoruz. Havaalanından kalkan otobüsle Palermo`nun merkezine geliyoruz. Otelimiz Via Roma`da. Via Roma`nın başında yani yanlış yerde inip bavullarla Via Roma`nın sonuna kadar yürüyoruz. Sanırım 20 dakika - yarım saat sürüyor. Via, İtalyancada cadde demek, anlaşıldığı üzere. Otobüs Via Roma başındaki merkez istastonuna (Stazione Centrale) kadar gidiyormuş. Merkez istasyon bizim otelimize çok yakın. O yorgunlukla yanlış otele giriyoruz =) Yanlış girdiğimiz otel, bizim otelden bir yıldız fazla olduğundan daha güzel. Olsun, fiyat/kalite oranını düşündüğümüzde bizim otelimiz (Hotel Italia) de güzel. Otelde bizi hiç İngilizce bilmeyen bir görevli karşılıyor. Vücut diliyle anlaşıyoruz. Otelimiz merkezde ve gezilecek yerler çok yakın olduğundan otelden aldığımız haritayla yürüyerek gezmeye başlıyoruz. Via Vittorio Emanuele üzerinde Quattro Canti, Fontana Pretoria, Palermo Kathedrali, Normanni Sarayını geziyoruz. İtalya`nın her şehrinde bir Vittorio Emanuele caddesi var. Vittorio Emanuele, birleşik İtalya`nın ilk kralıymış. Sonra harita üzerindeki çoğunluğu kilise olan diğer işaretli yerleri görmek için kendimizi ara sokaklara bırakıyoruz. Sokaklardaki binalar çok eski ve bakımsız, sokaklar pis, Tarlabaşı sokaklarına benziyor. Biraz korkuyoruz. Bir kaç tane düğüne rastlıyoruz. Günlerden cumartesi, neredeyse tüm dükkanlar kapalı. Özellikle öğlen tatilinde (13:00-16:00) hiç bir yer açık değil. Sahile doğru biraz daha dolaşıyoruz. Fark ediyoruz ki şehir merkezindeki sahilde bizim İstanbul`un boğaz kıyısındaki gibi yerler yok. Buradaki sahilde büyük transatlantik gemilerin park ettiği büyük bir liman ve tersane var. Çok yürüdük, yoruluyoruz, otele dönüp biraz dinlenip bu sefer İngilizce bilen görevliye rastlıyoruz, genç, düzgün ve sıcak bir adam, ona yemek için ve akşam gidilebilecek bar, gece kulübü soruyoruz. Bir kaç yer tarif ediyor. Balık yemek için Via Niccolò Cervello üzerindeki "The Best Di Incorvaia Agostino" restoranına gidiyoruz. Restoran dediğim; sokak üzerinde 3 dükkan var, zaten üçü de aynı ailedenmiş, sokağa ızgara koymuşlar, seçtiğiniz balıkları yine sokağa kurulan masa sandalyelerde yiyorsunuz. Salaş bir yer ama balıklar çok lezzetli. Yemekten sonra biraz daha geziyoruz. Vucciria tarafında bir bara oturup içki içiyoruz. Dönerken fark ediyoruz ki sabah hiç trafik yokken, gece deli gibi trafik var ve şehrin dışına doğru. Arabalardan sarkıp laf atıyorlar, Türkler gibi kırolar. Bunlar nereye gidiyor diye düşünüyoruz. Ertesi gün kızlar odada dinlenirken otelin İngilizce bilen resepsiyonisti Dario`yla sohbet ederken öğreniyorum ki cumartesi akşamı herkes Palermo dışındaki beach clublara gidermiş. Araba kiralamak için bir sebep! Yalnız biz şehiriçini dolaşırken hiç araca ihtiyacımız olmadı, hep yürüdük. Otele döndüğümüzde İngilizce bilmeyen görevli kahvaltı için ne istediğimizi soruyor. Rastgele bir şey seçiyorum elindeki listeden, uğraşamayacağım kadının anlatmaya çalışmasıyla. Neyse ki sabaha güzel bir şeyler çıkıyor =)
Sabah kızlar uyurken, ben zaten fazla uyuyamadığımdan ve yerimde oturamadığımdan; Altan`a, Sicilya`ya özgü iskambil kağıtlarından alacağım diyerek kendimi sokağa atıyorum. Tabi Pazar günü her yer kapalı, şansıma tek bir açık yer buluyorum ve onda da istediğim kağıtlar var. Via Maqueda üzerinden Teatro Massimo`ya kadar yürüyüp aynı sokaktan geri dönüp otelin yakınlarındaki bir sokaktan aşağıya yani sahile doğru ara sokaklara dalıyorum, tabi ki elimde haritamla. Boş sokakları geziyorum, eski binaları ve kiliseleri izliyorum. Bir ara Fontana del Genio di Palermo yakınlarında kayboluyorum, sonra hemen yolumu buluyorum. Sokaklar dar ve binalar sık. Harita kullanmayı beceremiyorsanız ara sokaklara girmeyin. Boş, dükkanları kapalı, köhne sokaklardan biraz korkuyorum ama yine de ana yollara çıkmıyorum, harita üzerindeki merak ettiğim yerleri görmek için. Saat tam 12de tüm şehir çan sesleriyle doluyor. Bu şehirde o kadar çok kilise var ki. Mini tulumumla kiliselerden birinin içine girmeye teşebbüs etmiyorum tabi ki. Bir kaç kişi gelip tanışmaya çalışıyor, üstelik İtalyanca konuşarak! Neyse ki hayır`dan anlıyorlar, Türkler gibi ısrar etmiyorlar. Laf atıyorlar ama neyse ki Türkler gibi elle taciz etmiyorlar. Sicilya da Türkiye gibi sarışın kıtlığı olan bir ülke.
Kızlarla merkez istasyonu önünde anlaştığımız saatte buluşuyorum. 5€ ya trene binip 50 dakikalık bir yolculukla Cefalu`ya gidiyoruz. Tren deniz kenarından gidiyor. İstanyondan kısa bir yürüyüşle merkeze varılıyor. Cefalu, dağın eteklerine kurulan bir deniz kıyısı kasabası. Arnavut kaldırımlı dar sokakları, şirin evleri ve dükkanlarıyla Alaçatı`yı andırıyor. Küçük bir yer, merkezdeki Kathedrali ve sokakları gezdikten sonra deniz kıyısına varıyoruz. Bir bakıyoruz ki burada herkes denize giriyor! Tatil öncesi araştırdığım halde önceden rastlamadığım bir bilgi olduğu için bikinilerimiz yanımızda değil. Denize girenleri izleyip iç geçirip deniz kenarında bir restoranda öğlen yemeğimizi yiyoruz, zeytinyağlı tabağı ve şarap. Trenle Palermo`ya dönüyoruz. Kızlar odada yatıp dinlenirken ben otelin holünde resepsiyonistle sohbet ediyorum. 3 saatlik öğle tatili boyunca uyuyor musunuz, her yer kapalı, çok garip diyorum. Evler işyerlerine yakın, eve gidip yavaş yavaş yemek yiyoruz, biraz kestiriyoruz, özel işlerimizi yapıyoruz diyor. Düşününce çok mantıklı, biz akşam eve geldiğimizde hiç bir şey yapmaya enerjimiz, moralimiz kalmıyor. Henüz öğlen enerjimiz varken bir sürü şey yapabiliriz. Dario bana hafiften yazmaya başlayınca odaya kızların yanına dönüyorum. Centilmenlik sınırını aşmıyor, biraz iltifat ruhuma iyi geliyor! Palermo`nun merkezinde dans edilecek gece klüpleri yokmuş. Yine Dario`nun tarif ettiği bir puba gidiyoruz, Cavù. Güzel bir yer, beğeniyoruz, sabah kaybolduğum yerde (Piazza della Rivoluzione) . Sabah hiç kimse yoktu bu sokaklarda, şimdi kalabalık. Yan barda canlı müzik var, biraz onu dinleyip dönüyoruz.
Kızlarla merkez istasyonu önünde anlaştığımız saatte buluşuyorum. 5€ ya trene binip 50 dakikalık bir yolculukla Cefalu`ya gidiyoruz. Tren deniz kenarından gidiyor. İstanyondan kısa bir yürüyüşle merkeze varılıyor. Cefalu, dağın eteklerine kurulan bir deniz kıyısı kasabası. Arnavut kaldırımlı dar sokakları, şirin evleri ve dükkanlarıyla Alaçatı`yı andırıyor. Küçük bir yer, merkezdeki Kathedrali ve sokakları gezdikten sonra deniz kıyısına varıyoruz. Bir bakıyoruz ki burada herkes denize giriyor! Tatil öncesi araştırdığım halde önceden rastlamadığım bir bilgi olduğu için bikinilerimiz yanımızda değil. Denize girenleri izleyip iç geçirip deniz kenarında bir restoranda öğlen yemeğimizi yiyoruz, zeytinyağlı tabağı ve şarap. Trenle Palermo`ya dönüyoruz. Kızlar odada yatıp dinlenirken ben otelin holünde resepsiyonistle sohbet ediyorum. 3 saatlik öğle tatili boyunca uyuyor musunuz, her yer kapalı, çok garip diyorum. Evler işyerlerine yakın, eve gidip yavaş yavaş yemek yiyoruz, biraz kestiriyoruz, özel işlerimizi yapıyoruz diyor. Düşününce çok mantıklı, biz akşam eve geldiğimizde hiç bir şey yapmaya enerjimiz, moralimiz kalmıyor. Henüz öğlen enerjimiz varken bir sürü şey yapabiliriz. Dario bana hafiften yazmaya başlayınca odaya kızların yanına dönüyorum. Centilmenlik sınırını aşmıyor, biraz iltifat ruhuma iyi geliyor! Palermo`nun merkezinde dans edilecek gece klüpleri yokmuş. Yine Dario`nun tarif ettiği bir puba gidiyoruz, Cavù. Güzel bir yer, beğeniyoruz, sabah kaybolduğum yerde (Piazza della Rivoluzione) . Sabah hiç kimse yoktu bu sokaklarda, şimdi kalabalık. Yan barda canlı müzik var, biraz onu dinleyip dönüyoruz.
Sabah merkez istasyondan Catania otobüsüne binip, 3.5 saatlik yolculuğumuzun ardından Catania`ya vardığımızda şehiriçi bir otobüsle otelin yakınındaki bir durakta iniyoruz. Kimse İngilizce bilmemesine rağmen çok yardımcı olmaya çalışıyorlar kendi dillerinde ve vücut diliyle. Binmemiz gereken otobüsü ve inmemiz gereken durağı bu şekilde buluyoruz. Otele varıyoruz, I Vespri. Odamız hazırlanırken resepsiyonist hatun bize Catania`da gezilecek yerleri, restoranları, barları işaretliyor harita üzerinden. Otel kötü, bakımsız, pis... Tavsiye etmiyoruz. Kızlar yine yatıyor dinlenmek için ve ben yine kendimi bir haritayla birlikte birlikte sokağa atıyorum. Tam şehir merkezindeki otelimizden yürüyerek Via Etnea üzerinden Catania Kathedralinin ve Catania`nın koruyucu simgesi Fil heykelinin olduğu bölgeye geliyorum. Buradan Via Vittorio Emanuele`ye sapıp ilerideki ara sokakları geziyorum. Catania`da da çok fazla kilise var ama Palermo`ya göre daha bakımlı. Otele dönüyorum, kızları alıyorum, yemek yemeğe gidiyoruz, sonra geziyoruz. Eh, Catania`yı da bitirdik.
Denize girme hevesiyle Taormina yakınlarındaki Giardini Naxos`a gitmek üzere otobüse biniyoruz. Taormina dağın tepesinde bir kent. Giardini Naxos ise dağın eteklerinde deniz kıyısında bir sahil şeridi. Havanın bulutlu olacağını biliyorduk ama bu kadar kötü olacağını tahmin etmemiştik, daha doğrusu bu gerçeği kabul edemedik. Hava durumunda zaten yazıyordu. Giardini Naxos`ta indik, zaten otobüs deniz kıyısından gidiyor, o kadar soğuk ve bulutlu ve hatta yağmurluydu ki çabucak bindiğimiz otobüse geri döndük. Aynı otobüsle Taormina`ya devam ettik. Taormina çok güzel bir yer, zaten otel fiyatlarından tahmin edebilirsiniz. Arnavut kaldırımlı, araçlara kapalı sokaklarında dükkanlar, pastaneler, restoranlar, muhteşem deniz manzaralı cafeler, barlar çokça. Üşüyerek gezdik, arada yağmur altında kaldık.
Yine hava kötü, en azından dünkünden daha iyi. Yine Taormina`ya gidiyoruz. Teleferikle Isola Bella`ya gidiyoruz, karaya incecik bir şerit kumla bağlantısı olan ada. Yarıya kadar denize gidip, o şeridin üzerinden yürüyerek adaya geçiyoruz. Biz oradayken yağmur yağmaya başlıyor :( Islana ıslana tekrar Taormina`ya çıkıyoruz. Taormina, diğer Sicilya bölgelerine göre pahalı. Bir cafede otururken Sicilyalı tipli ve giysili 3 kişilik bir müzik grubu geliyor; vokal, gitar, akordiyon. Kızlar anfitiyatroda Taormina Film Festivalinden bir filme girdiler akşam, yalnız film başlamadan geri dönmek zorunda kaldılar, son otobüse yetişebilmek için.
Catania`dan 2 saatlik bir otobüs yolculuğuyla Siracusa`ya geldik, hemen otele yerleşip, otelin resepsiyonistinden denize girilebilecek yakın bir bölge öğrenip ilk otobüsle oraya gittik; Fontane Bianche. Otobüse yine biletsiz bindik. Planladığımız gibi Taormina`da denize giremediğimiz için Siracusa`da kalırken Noto`ya gitmekten vazgeçtik. Biraz denize girip güneşlendikten sonra Siracusa`ya geri dönüp merkez Ortega`yı (old town) dolaşıyoruz. Dönüşte Hintli, Afrikalı, Çinli mülteci dolu bir otobüse biniyoruz. Herkesin arabası olduğunu söylemiştim, kimse toplu taşıma kullanmazmış Sicilya`da. Resepsiyonistin tarif ettiği yerde şahane bir akşam yemeği yiyoruz; kılıç balığı, salata ve beyaz şarap! Baş garson, bize bir bar tarif ediyor, ismi Buzz. Yemekten sonra orada bir şeyler içiyoruz.
Yine Fontane Bianche`e gidiyoruz. Bu sefer biraz uzun kalıyoruz. Şezlong ve şemsiyelere para vermeden güneşleniyoruz, denize giriyoruz. Akşamüstü yine Ortega`ya gidiyoruz. Dünkü balığın tadına doyamadığımızdan aynı restorana (Ristorante II Porticciolo) tekrar gidiyoruz. Kızlar dans etmek istiyor, yoldaki çocuklara soruyorlar, dans edecek yer yokmuş, Cumartesileri olurmuş. Herkes süslü püslü nereye gidiyor anlamadık. Bize mi söylemiyorlar yoksa süslü püslü sahilde çekirdek çitlemeye mi gidiyorlar?!
Siracusa`dan Palermo`ya direkt otobüs geç saatte olduğu için -uçağa yetişmemiz lazım, otobüs seferlerinin az olmasından bahsetmiştim- taksiyle Catania`ya, oradan otobüsle Palermo`ya gideceğiz. Aksilik o ki anlaştığımız taksici anlaştığımız saatte gelmiyor, sabah 5 buçukta gelmesi gerekiyordu. Sicilyalıların rahatlığına ve tembelliğine bir kere daha kızıyorum. Otelin uyuz resepsiyonistiyle (diğerleri iyidi, o sabah uyuz olanına rastlıyoruz) anlaşmaya çalışıp başka bir taksici çağırtıyoruz. Taksici haç çıkartıyor ve yolculuğumuz başlıyor. Ucu ucuna Catania-Palermo otobüsüne yetişiyoruz. Gelmeyen taksiciyle 60€ya anlaşmıştık. Gelen taksiye taksimetrenin yazdığı kadar yani 90€ veriyoruz! Uçağa binene kadar koşturmaca bitmiyor. Uçakla Palermo`dan Roma`ya geri dönüyoruz. Tüm gün Roma`yı gezdikten sonra gece de öğlen İsveçli bir barmen hatundan aldığımız tavsiyeyle La Maison isimli bir gece klübüne dönüyoruz. Neyse ki night buslar var. Parayı tükettik, taksiye verecek paramız yok.
Ertesi sabah İstanbul`a dönüş. Yine koşturmacayla uçağa yetişiyoruz. Termini`den havalanına yarım saatte bir tren olduğunu ve bu trenlerin kocaman istasyonun sonundan kalktığını hatırlatayım. İstasyonun içinde o kadar yürüdük ki, daha doğrusu koştuk ki, nerdeyse havaalanına tabanvay varacaktık! Zaten uçak da rahat değil ve soğuk. Yorgun argın eve döndük.
Ertesi sabah İstanbul`a dönüş. Yine koşturmacayla uçağa yetişiyoruz. Termini`den havalanına yarım saatte bir tren olduğunu ve bu trenlerin kocaman istasyonun sonundan kalktığını hatırlatayım. İstasyonun içinde o kadar yürüdük ki, daha doğrusu koştuk ki, nerdeyse havaalanına tabanvay varacaktık! Zaten uçak da rahat değil ve soğuk. Yorgun argın eve döndük.